Fast Money. Haberler > Yunus Emre Kimdir? Hangi Dönem Yaşamıştır? Yunus Emre'nin Hayatı, Şiirleri, Eserleri - 1438 Yunus Emre 1240 - 1334 yılları arasında yaşadığı söylenen büyük bir şair ve halk ozanıdır. Nerede doğduğu tam olarak bilinmemekle birlikte bazı kaynaklarda Anadolu'ya Doğu'dan gelen Türk oymaklarından birine bağlı olduğu dilinin zenginliklerinden beslenip yazdığı şiirler, yüzyıllar boyunca gücünden bir şey yitirmemiştir. Halkın sorunlarını da şiirlerinde dile getiren Yunus Emre, şiirleriyle halka, kendine inanma, gerçeği kendinde bulma gücünü kazandırmaya, ilgisini yaşama çekmeye çalıştı. Her ırk, din ve inanıştan insan için beslediği insan sevgisi, ona evrensel bir kimlik kazandırmıştır. Tasavvuf yorumunu benimseyen Yunus Emre'nin büyük bir gözlem yeteneği, derin bir hoşgörü anlayışı vardır. Şiirlerini hece ölçüyle yazmıştır. Ancak aruz denemelerine de yer vermiştir. Hece ölçüsüyle yazdığı dörtlüklerin dışında yine hece ile beyitler ve gazeller de yazmıştır. Dili saf Türkçe değildir. Yer yer Arapça ve Farsça tamlamalar kullanmıştır. Sağlığında düzenlediği divanı bulunmamaktadır. Günümüzdeki divanları derlemedir. Bütün eserlerinin sonradan toplandığı Divan ve Risaletü'n-Nushiye Öğüt Kitapçığı adında 2 kitabı bulunmaktadır. 1991 yılı, UNESCO tarafından Yunus Emre'nin doğumunun 750. yılı olarak anılmıştır. Bana Seni Gerek Seni Aşkın aldı benden beni Bana seni gerek seni Ben yanarım dün ü günü Bana seni gerek seni Ne varlığa sevinirim Ne yokluğa yerinirim Aşkın ile avunurum Bana seni gerek seni Aşkın aşıklar oldurur Aşk denizine daldırır Tecelli ile doldurur Bana seni gerek seni Aşkın şarabından içem Mecnun olup dağa düşem Sensin dünü gün endişem Bana seni gerek seni Sufilere sohbet gerek Ahilere ahret gerek Mecnunlara Leyla gerek Bana seni gerek seni Eğer beni öldüreler Külüm göğe savuralar Toprağım anda çağıra Bana seni gerek seni Cennet cennet dedikleri Birkaç köşkle birkaç huri İsteyene ver anları Bana seni gerek seni Yunus'dürür benim adım Gün geçtikçe artar odum İki cihanda maksudum Bana seni gerek seni Adem Oğlu Miskin Adem oğlanı,nefse zebun olmuşdurHayvan canavar gibi,otlamağa kalmıştırHergiz ölümün sanmaz,ölesi günin anmazBu dünyadan usanmaz,gaflet önin almışdurOğlanlar öğüt almaz,yiğitler tevbe kılmazKocalar taat kılmaz,sarp rüzgar olmuşturBeğler azdı yolundan,bilmez yoksul halinden Çıktı rahmet gölünden,nefs gölüne dalmışdurYunus sözi alimden,zinhar olma zalimdenKorkadurın ölümden,cümle doğan ölmüşdür. Aşk İşitin ey yârenler, Kıymetli nesnedir aşk. Değmelere bitinmez, Hürmetli nesnedir aşk. Hem cefadır hem safâHamza'yı attı Kaf' iledir Mustafa,Devletli nesnedir düşer kül eyler, Gönüllere yol eyler, Sultanları kul eyler, Hikmetli nesnedir aşk. Kime kim vurdu ok? Gussa ile kaygu yok. Feryad ile âhı çok, Firkatli nesnedir aşk. Denizleri kaynatır, Mevce gelir oynatır. Kayaları söyletir, Kuvvetli nesnedir aşk. Akılları şaşırır,Deryalara ciğer pişirir,Key odlu nesnedir Yunus n'eylesin? Derdin kime söylesin? Varsın dostu toylasın, Lezzetli nesnedir aşk. Ah Ölüm Yalancı dünyaya konup göçenlerNe söylerler ne bir haber verirlerÜzerinde türlü otlar bitenlerNe söylerler ne bir haber verirlerKiminin başında biter ağaçlarKiminin başında sararır otlarKimi masum kimi güzel yiğitlerNe söylerler ne bir haber verirlerToprağa gark olmuş nazik tenleriSöylemeden kalmış tatlı dilleriGelin duadan unutman bunlarıNe söylerler ne bir haber verirlerYunus derki gör taktirin işleriDökülmüştür kirpikleri kaşlarıBaşları ucunda hece taşlarıNe söylerler ne bir haber verirler Çağırayım Mevlâm Seni Dağlar ile taşlar ileÇağırayım Mevlâm seniSeherlerde kuşlar ileÇağırayım Mevlâm seniSular dibinde mâhiyleSahralarda âhû ileAbdal olup yâhû ileÇağırayım Mevlâm seniGök yüzünde İsâ ileTûr dağında Mûsâ ileElimdeki asâ ileÇağırayım Mevlâm seniDerdi öküş Eyyûb ileGözü yaşlı Ya’kûb ileOl Muhammed mahbûb ileÇağırayım Mevlâm seniHamd ü şükrullah ile,Vasf-ı Kulhüvallah ileDaima zikrullah ile,Çağırayım Mevlam seni Bilmişim dünya haliniTerk ettim kıyl ü kâliniBaş açık ayak yalınıÇağırayım Mevlâm seniYûnus okur diller ileOl kumru bülbüller ileHakkı seven kullar ileÇağırayım Mevlâm seni Yusuf'u Kaybettim Yusuf'u kaybettim Kenan ilindeYusuf bulunur, Kenan bulunmazBu aklı fikr ile Leyla bulunmazBu ne yaredir ki çare bulunmazAşkın pazarında canlar satılırSatarım canımı alan bulunmazYunus öldü deyu selan verirlerÖlen beden imiş, aşıklar ölmez Gel Gör Beni Aşk Neyledi Ben yürürüm yana yanaAşk boyadı beni kanaNe âkilem ne divaneGel gör beni aşk neylediGâh eserim yeller gibiGâh tozarım yollar gibiGâh akarım seller gibiGel gör beni aşk neylediAkar suların çağlarımDertli ciğerim dağlarımŞeyhim anuban ağlarımGel gör beni aşk neylediYa elim al kaldır beniYa vaslına erdir beniÇok ağlattın güldür beniGel gör beni aşk neylediBen yürürüm ilden ileŞeyh anarım dilden dileGurbette halim kim bileGel gör beni aşk neylediMecnun oluban yürürümOl yâri düşte görürümUyanıp melûl olurumGel gör beni aşk neylediMiskin Yunus biçareyimBaştan ayağa yareyimDost elinde avareyimGel gör beni aşk neyledi Yürü Yürü Yalan Dünya Yürü yürü yalan dünyaYalan dünya değil misinYedi kez boşalıp yineDolan dünya değil misinBir od bıraktı özümeDuman girdi gözümeBu gözle bugün yüzümeGülen dünya değil misinBir od bıraktın vay dileTutuştum yandın dert ileKıyamete bir kurt ileKalan dünya değil misinNide idim dağlar aşıpDağlar aşıp sular geçipHavanın önüne düşüpYelen dünya değil misinYunus Emre'm sür sefayıSür sefayı çek cefayıOl Muhammed Mustafa'yıAlan dünya değil misin Bir Kez Gönül Yıktınısa Bir kez gönül yıktınısaBu kıldığın namaz değilYetmiş iki millet dahiElin yüzün yumaz değilBir gönülü yaptınısaEr eteğin tuttunusaBir kez hayır ettiniseBinde bir ise az değilYol odur ki doğru varaGöz odur ki Hakk'ı göreEr odur alçakta duraYüceden bakan göz değilErden sana nazar olaİçin dışın pür nur olaBelî kurtulmuştan olaŞol kişi kim gammaz değilDoğru yola gittin iseEr eteğin tuttunusaBir hayır dua ettiniseBirine bindir az değilYunus bu sözleri çatarSanki balı yağa katarHalka meta'ların satarYükü gevherdir tuz değil Biz Kimseye Kin Tutmayız Biz kimseye kin tutmayızAğyar dahi dosttur bizeKanda ıssızlık var iseMahalle vü şardır bizeAdımız miskindir bizimDüşmanımız kindir bizimBiz kimseye kin tutmayızKamu âlem birdir bizeVatan bize cennetdürürYoldaşımız Kak'dürürHak'tan yana yönelicekBaşka yollar dardır bizeDünya bir avrattır karıYoldan iltir niceleriSürün gitsin öyleleriOnu sevmek ardır bizeDünya haramdır haslaraHelal olmuş nekeslereBiz dünyayı dost tutmayızOl dünya murdardır bizeYunus eydür Allah derizAllah ile kapılmışızDergâhına yüz tutubanHemen bir ikrardır bize Çıktım Erik Dalına Çıktım erik dalınaAnda yedim üzümüBostan ıssı kakıyıpDer ne yersin kozumuUğruluk yaptı banaBühtan eyledim onaÇerçi de geldi aydırHani aldın gözgünüKerpiç koydum kazanaPoyraz ile kaynattımNedir diye soranaBandım verdim özünüİplik verdim cullahaSarıp yumak etmemişBecid becid ısmarlarGelsin alsın beziniBir serçenin kanadınKırk katıra yüklettimÇift dahi çekemediŞöyle kaldı kazınıBir sinek bir kartalıSalladı vurdu yereYalan değil gerçektirBen de gördüm tozunuBir küt ile güreştimElsiz ayağım aldıGüreşip basamadımGövündürdü özümüKafdağı'ndan bir taşıŞöyle attılar banaÖylelik yola düştüBozayazdı yüzümüBalık kavağa çıkmışZift turşusun yemeğeLeylek koduk doğurmuşBaka şunun sözünüGözsüze fısıldadımSağır sözüm işitmişDilsiz çağırıp söylerDilimdeki sözümüBir öküz boğazladımKakladım sere kodumÖküz ıssı geldi derBoğazladım kazımıBundan da kurtulmadımNideyim bilemedimBir çerçi de geldi derKanı aldın gözgümüTosbağaya sataştımGözsüz sepek yoldaşıSordum sefer nereyeKayseri'ye âzimiYunus bir söz söylemişHiçbir söze benzemezMünafıklar elindenÖrter mâ'na yüzünü Dervişlik Dedikleri Dervişlik dedikleriHırka ile taç değilGönlün derviş eyleyenHırkaya muhtaç değilHırkanın ne suçu varSen yoluna varmazsanVargıl yolunca yürüEr yolu kalmaç değilDirsin Şeyh'in aşkınaYalın ayak başı açıkEr var dirlik dirlikmişYalın ayak aç değilDurmuş marifet söylerErene Yunus EmremYol eriyle yoldadırYolsuza yoldaş değil Dolap Niçin İnilersin Dolap niçin inilersin Derdim vardır inilerim Ben Mevla'ya âşık oldum Anın için inilerimBenim adım dertli dolap Suyum akar yalap yalap Böyle emreylemiş Çalap Derdim vardır inilerimBeni bir dağda buldular Kolum kanadım yoldular Dolaba layık gördüler Derdim var inilerimBen bir dağın ağacıyım Ne tatlıyım ne acıyım Ben Mevla'ya duacıyım Derdim vardır inilerimDağdan kestiler hezenim Bozuldu türlü düzenim Ben bir usanmaz ozanım Derdim var inilerimDülgerler her yanım yoldu Her azam yerine kondu Bu iniltim Haktan geldi Derdim vardır inilerimSuyum alçaktan çekerim Dönüp yükseğe dökerim Görün ben neler çekerim Derdim vardır inilerimYunus bunda gelen gülmez Kişi muradına ermezBu fanide kimse kalmaz Derdim var inilerim Elhamdülillah Haktan gelen şerbeti içtik elhamdülillah Şol kudret denizini geçtik elhamdülillah Şol karşıki dağları meşeleri bağları Sağlık sefalık ile geçtik elhamdülillah Kuruyuduk yaş olduk ayak olduk baş oldukKanatlandık kuş olduk uçtuk elhamdülillahVardığımız illere şol sefa gönüllere Baba Tapduk ma'nisin saçtık elhamdülillah Beri gel barışalım yâd isen bilişelim Atımız eğerlendi eştik elhamdülillah İndik Rum'u kışladık çok hayr ü şer işledik Uç bahar geldi geri göçtük elhamdülillah Dirildik pınar olduk ırıldık ırmak olduk Aktık denize daldık taştık elhamdülillah Taptuğun tapusunda kul olduk kapusunda Yunus miskin çiğ idik piştik elhamdülillah Evvel Bahar Olmayınca Evvel bahar olmayıncaKızıl gül açılmaz imişKızıl gül açılmayıncaBülbül zârı kılmaz imişBülbül hevestir ötmeğeGüle sarmaşıp yatmağaBağban kasdeyler satmağaGül kadrini bilmez imişBre bağban satma gülüHaramdır akçesi puluİnletme âşık bülbülüGözün yaşı dinmez imişYılda bir kez hayvanlaraAş yeli eser bunlaraKimi âdem hayvan olurHayvan âşık olmaz imişÂşık olamıyan âdemBenzerimiş bir ağacaAğaç yemiş vermeyinceBudağı eğilmez imişYunus Emre'm hey biçareYârdan ayrıldın âvareYârdan ayrılmayınca dostYâr kadrini bilmez imiş Evvel Benem Ahir Benem Evvel benem ahir benemCanlara can olan benemAzıp yolda kalmışlaraHazır medet eden benemBir karara tuttum kararBenim sırrıma kim ererGözsüz beni nerde görerGönüllere giren benemKün deminde nazar edenBir nazarda dünya düzenKudretinden han döşeyipAşka bünyad olan benemDüz döşedim bu yerleriBaskı kodum bu dağlarıSayvan gerdim bu gökleriYeri sonra düren benemHalk içinde dirlik düzenDört kitabı doğru yazanAk üstüne kara dizenOl yazdığı Kur'an benemDost ile birliğe yetenBuyruğu neyise tutanMülk eyleyip dünya düzenO bahçıvan hemen benemBen bu yere buyuracakYeryüzüne gün vuracakUlu deniz mevc urucakGemiye yol bulan benemDiller damaklar şaşıranAşk kazanın taşıranHamza'yı Kaf'tan aşıranO ağulu yılan benemYunus değil bunu diyenKendiliğidir söyleyenMutlak kâfir inanmayanEvvel ahir zaman benem Gayrıdır Her Milletten Bu Bizim Milletimiz Gayrıdır her millettenBu bizim milletimizHiç dinde bulunmadıDin ü diyanetimizBu din ü diyanetteYetmiş iki milletteBu dünya ol ahretteAyrıdır âyâtımızZahir suya banmadanEl ayak deprenmedenBaş sücuda ermedenKılınız taatımızNe Kâbe ne de mescidNe rükû ne de sücudHak ile daim becidOlur münacatımızGer Kâbe'ye varalımGer mescide girelimGer suyuyla yunalımÇün bile illetimizSu ne kadar arıdaÇün yavuz fi'lşin seninMeğer bizi pâk edeHak'tan inayetimizKimin sözün kim bileAkıl ermez bu hâleYarın anda bell'olaMüslüman mürtedimizYunus canın yenileKim dostluğun anılaAşk ile dinlerisenBilesin kudretimiz Gel Dosta Gidelim Gönül Yoldaş olalım ikimizGel dosta gidelim gönülHaldaş olalım ikimizGel dosta gidelim gönülGel gidelim can durmadanSuret terkini urmadanAraya düşman girmedenGel dosta gidelim gönülGel gidelim kalma ırakDost için kalalım yaragŞeyh'in katındadır durakGel dosta gidelim gönülTerk edelim ili şarıDost için kılalım zarıEle getirelim yâriGel dosta gidelim gönülBu dünyaya kanmayalımFanidir aldanmayalımBir iken ayrılmayalımGel dosta gidelim gönülBiz bu cihandan geçelimO dost iline uçalımArzu hevadan geçelimGel dosta gidelim gönülKılavuz olgıl sen banaYönelelim dosttan yanaBakmayalım önden sonaGel dosta gidelim gönülBu dünya olmaz payidarAç gözünü canın uyarOlgıl bana yoldaş u yârGel dosta gidelim gönülÖlüm haberi gelmedenEcel yakamız almadanAzrail hamle kılmadanGel dosta gidelim gönülGerçek erene varalımHakk'ın haberin soralımYunus Emre'yi alalımGel dosta gidelim gönül Geldi Geçti Ömrüm Benim Geldi geçti ömrüm benim şol yel esip geçmiş gibiHele bana şöyle geldi şol göz yumup açmış gibiİşbu söze Hak tanıktır bu can gövdeye konukturBir gün ola çıka gide kafesten kuş uçmuş gibiMiskin âdem oğlanını benzetmişler ekinciyeKimi biter kimi yiter yere tohum saçmış gibiBu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özümYiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibiBir hastaya vardın ise bir içim su verdin iseYarın anda karşı gele Hak şarabın içmiş gibiBir miskini gördün ise bir eskice virdün iseYarın anda sana gele Hak libâsın biçmiş gibiYunus Emre bu dünyada iki kişi kalur derlerMeğer Hızır İlyas ola abı hayat içmiş gibi Kalanlara Selam Olsun Bu dünyadan gider oldukKalanlara selam olsunBizim için hayır duaKılanlara selam olsunEcel büke belimiziSöyletmeye dilimiziHasta iken halimiziSoranlara selam olsunTenim ortaya açılaYakasız gömlek biçileBizi bir asân vechileYuyanlara selam olsunAzrail alır canımızKurur damarda kanımızYuyacağın kefenimizSaranlara selam olsunSelâ verile kastımızaGider olduk dostumuzaNamaz için üstümüzeDuranlara selam olsunDünyaya gelenler giderHergiz gelmez yola giderBizim halimizden haberSoranlara selam olsunMiskin Yunus söyler sözünYaş doldurmuş iki gözünBizi bilmeyen ne bilsinBilenlere selam olsun
1515 Son Güncelleme 1028 TAKİP ET TRT 1'in mistik olay örgüsü ile dikkat çeken dizisi Yunus Emre Aşkın Yolculuğu'nun 35. ve 36. bölümü bir arada akşamları ekrana gelen dizinin bu haftaki yeni bölümünde odak noktası Bacım Sultan olacak. Candaroğlu Argun Bey'in oğlu Şahin'e Bacım Sultan'ı istemeye gitmesi, Tapduk Emde'yi zor durumda buracak. Peki Tapduk Emde ne karar verecek, gönlü olmayan Bacım Sultan'ı Şahin'e verecek mi? Gökhan Atalay, Payidar Tüfekçioğlu, Baran Akbulut, Ceyda Kasabalı, Pelin Orhuner ve Mehmet Ali Kaptanlar'ın başrollerini paylaştığı Yunus Emre Aşkın Yolculuğu 35. ve 36. bölümü bu akşam takipçileriyle buluşacak. YUNUS EMRE AŞKIN YOLCULUĞU 35. VE 36. BÖLÜM ÖZETİ TRT 1 ekranlarına yeni bir soluk getiren Yunus Emre Aşkın Yolculuğu'nun 35. ve 36. bölümünde İsmail, Yunus ile Bacım Sultan'ın arasını yapabilmek için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Bacım Sultan da Yunus da İsmail'in bu girişimleri sonucunda mahcup olmuşlardır. Âdem, Tapduk Emre tarafından Molla Kasım'ın yanına verilmiştir. Bu durum, Molla Kasım'ın hoşnutsuzluğuna neden olmuştur. Candaroğlu Argun Bey ise oğlu Şahin'i çağırmıştır. Candaroğlu Argun Bey, oğlu Şahin'e Bacım Sultan'ı isteyecektir. Yunus ise bu bilgiyi öğrendiğinde adeta yıkılmıştır. Haber, konakta yayılmıştır. Zahide, Bacım Sultan'ın Tapduk Emre'den istenecek olmasından hoşnut olmuştur. Zahide dergâha bu haberi vermek için gider. Durumu öğrenen Bacım Sultan, Şahin'le evlenmeye karşı çıkar. Hanım Ana'ya da duygularını anlatır. Zahide, Bacım Sultan'ı ikna etmeye çalışsa da başarısız olmuştur. TRT 1 ekranlarının sevilen dizisi Yunus Emre Aşkın Yolculuğu'nda bu hafta; Bacım Sultan ile Yunus bu durum karşısında nasıl bir tutum göstereceklerdir? Tapduk Emre tüm bu olanlar karşısında ne yapacaktır? Kızı Bacım Sultan'ı Şahin Bey'e verecek midir? Zahide, Bacım Sultan'ı ikna etmek için hangi yollara başvuracaktır? Şahin ile Yunus karşı karşıya gelecek midir? Tapduk Emre tarafından Molla Kasım'ın yanına verilen Âdem ile Molla Kasım arasında neler yaşanacaktır? Tüm bu soruların cevabı, birarada yayınlanacak Yunus Emr Aşkın Yolculuğu 35 ve
Arifler ölmez, ma'rûf olur. Aşıklar ölmez, ma'şûk olur. Anadolu'nun yetiştirdiği en büyük arif ve aşıklardan biri de Yunus Emre Hazretleri'dir. Peki Yunus Emre Hazretleri kimdir?Gönül sultanlarımızdan Yûnus Emre Hazretleri, Müslüman Anadolu’nun hak ve hakîkat erlerinin başında gelir. YUNUS EMRE HAZRETLERİ'NİN HAYATI Onun doğumu, ölümü ve hayatına dâir mâlûmatlar, ekseriyetle belirsizlik arz eder. Bununla birlikte bir hayli uzun ömür sürmüş olduğu ve Sivrihisar’ın kuzeyinde Sarıköy’de yaşadığı rivâyet edilir. Umûmiyetle onun hakkında bilinenler, muhtelif menkıbeler ve şiirlerindeki ipuçlarından ibarettir. YUNUS EMRE'Yİ ÖLÜMSÜZ KILAN NEYDİ ? Yûnus Emre Hazretleri, hem tasavvuf hem de onu ifâde yolunda kullandığı şiir dünyası bakımından eşsiz bir zenginliğe sahip bir dehâ olarak büyük bir çığır açmıştır. Onun Allâh’a dâvet sesi, gönülleri yoğuran nefesi ve yücelere giden ulvî hamlesi, hâlâ devam etmektedir. O, birçok hak dostunda olduğu gibi fânî vücûdunun toprağa konulmasıyla tarih sahnesinden silinmemiş ve gönüllerdeki feyizli ve rûhânî tasarrufu devam edegelmiştir. Bu yönüyle o, gönül iklîminde gark olduğu ve nasipli idraklere de ikram ettiği âb-ı hayat sâyesinde fânîlik sınırlarını aşarak ebedîleşmiştir. Yûnus Emre Hazretleri’nin yaşadığı devir, Moğol istilâları neticesinde Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılışı, bu yıkılışın ortaya çıkardığı ictimâî buhran devirleri ile yeniden silkinip ayağa kalkma hamle ve gayretlerinin hummâlı faâliyetlerinin yapıldığı zamanlara rastlar ve Osman Gâzi devrini de içine alır. Kısaca Yûnus Emre Hazretleri’nin yaşadığı devirde büyük yıkılış, daha büyük bir kuruluşa doğru hızlı bir seyir takip etmiştir ki, bunun en birinci âmilleri de tasavvuf erbâbı hak dostları silsilesi olmuştur. Fertler gibi milletlerin hayatları da biteviye dümdüz bir çizgi hâlinde devam etmeyip zaman zaman iniş ve çıkışlar arz eder. Felâket ve saâdet zamanları, tarih içinde tabiattaki dağ silsileleri gibi birbirlerini takip edip giderler. Maşerî vicdânı karşı konulması güç bir felâket karşısında teskîn edecek kâmil ruhlar, onlara tevekkül ve metânet aşılamak husûsunda büyük bir rol oynarlar. Bunlar, felâketlerin açtığı yaraları zâhir plânda sarmaya veya ıztırâbını hafifletmeye vesîle olan millî kahramanlar kadar ve hattâ bâzen onlardan daha derin ve devamlı bir hizmet îfâ ederler. İşte Yûnus Emre de bunlardandır. Öyle ki, bu mümtaz ruhlar, değer ve tesirleri itibârıyla sıraya girseler, hiç şüphesiz ki birinci sırada yer alan şahsiyet, Yûnus Emre olur. Zira o, diğer mânevî rehberlerin, îmânı gönüllerde yaşanan bir hayat ve ebediyet iksiri hâline getirme gayretlerine ilâveten vâsıl-ı ilâllâh vecd ve aşkını sâde olduğu kadar muhteşem de olan bir sanat şâhikasıyla, yani sehl-i mümtenî tarzındaki eşsiz şiirleriyle kendi zamanının ve insanının daha da ötelerine ulaştırmıştır. Yûnus Emre Hazretleri, bir yandan zâhirî yaraları sararken bir yandan da bâtınî bâtıl cereyanların Anadolu insanında açtığı gedikleri kapatmış ve ilâhî aşkı, İslâm’ın ulvî ve lâhûtî âleminden aksettiği şekliyle halka yansıtmıştır. O, bu yönüyle Anadolu’nun âdeta Ahmed-i Yesevî’si hüviyetiyle tebârüz etmektedir. Şu kadar ki, Ahmed-i Yesevî ile başlayan tasavvuf edebiyatı, Yûnus’ta en zirveye ulaşmış ve husûsiyle bu edebiyâtın en üstün şâiri olma sıfatı da Yûnus’un olmuştur. 'BİZİM YUNUS'UN' İLMİ HÜVİYETİ NEYDİ? Yûnus Emre, şiirlerinden anlaşıldığı üzere iyi bir tahsil görmüştür. O, Kur’ân-ı Kerîm’e vâkıf, tefsîr, hadîs, fıkıh gibi İslâmî ilimlere âşinâ bir kimsedir. ’yi çok iyi kullanmanın yanında Arapça ve Farsça’yı da bildiği, yine şiirlerinden anlaşılmaktadır. Yûnus’un okuma-yazma bilmediğine dâir beyitleri ise, aslında onun tevâzû hâlini yansıtan ifâdeleridir. Zira o, Kur’ân-ı Kerîm’den, hadîs-i şerîflerden ve bir kısım kelâm-ı kibârdan mazmunlar kullanmaktadır. Mevlânâ’nın Mesnevî’sini okumuş ve şöyle demiştir Mevlânâ Hudâvendigâr bize nazar kılalı, O’nun görklü nazarı, gönlümüz aynasıdır!.. Ayrıca Yûnus Emre Hazretleri’nin, Doğu’nun hakîm şâiri Sâdî’nin bir gazelini nazmen Türkçe’ye çevirmesi de, onun ilmî hüviyeti hakkında fikir veren bir mâlûmattır. Kaynak Osman Nûri Topbaş, Âbide Şahsiyetleri ve Müesseseleriyle Osmanlı, Erkam Yayınları İslam ve İhsan
Başrollerinde Gökhan Atalay ve Payidar Tüfekçioğlu gibi isimleri barındıran Yunus Emre 43. son bölüm ile dün ekrana geldi. Yapımcılığını Mehmet Bozdağ'ın üstlendiği dizi Yunus Emre bomba gibi bir bölümle ekranlara geldi. Yunus Emre 44. bölüm ile final yapma kararı EMRE SON BÖLÜMDE NELER OLDU?TRT 1 ekranlarının ilgiyle izlenen dizisi Yunus Emre Aşkın Yolculuğu’nun 43. Bölümünde Yıllar geçmiş, Molla Kasım, kendi dergâhını kurmuştur. Saygın bir şeyh olmuştur. Molla Kasım, yıllar sonra Nallıhan’a döner. Tapduk Emre dergâhına gider. Dergâh, virane bir yer haline gelmiş, Tapduk Emre otuz yıl önce vefat etmiştir. Molla Kasım, adım adım dergâhı gezer. Yunus’un odasına girer. Derviş Âdem Efendi’nin yazdıklarının bulur. Âdem Efendi’nin yazdıkları bilinmeyen her şeyi gün yüzüne çıkaracaktır. Geçmişte Molla Kasım dergâhı terk ettikten sonra, Yunus da dergâhtan ayrılarak diyar diyar dolaşmıştır. Dervişlik merhalelerini aşmak için çıktığı bu uzun yolculuktan Tapduk Emre dergâhına geri dönmüştür. Tapduk Emre’yi ziyarete gelmiştir. Ancak, Tapduk Emre’nin gözleri kör olmuştur. Bir de Yunus adı ona hiç kimseyi hatırlatmaz. Yunus, Tapduk Emre’nin onu tanımamasından dolayı adeta 1 ekranlarının sevilen dizisi Yunus Emre Aşkın Yolculuğu’nda bu hafta; Molla Kasım, Âdem Efendi’nin yazdıklarından, başka hangi bilgileri öğrenecektir? Bu yazılar, hangi sürpriz bilgiyi ortaya çıkaracaktır? Tapduk Emre dergâhı nasıl virane bir yer haline gelmiştir? Tapduk Emre, Yunus’u gerçekten tanımamış mıdır? Yunus, bu olaydan sonra ne yapmıştır? Yunus’un akıbeti ne olmuştur? Tüm bu soruların cevabı Yunus Emre Aşkın Yolculuğu 43. bölümde yer EMRE FİNAL FRAGMANIYunus Emre Aşkın Yolculuğu İkinci Sezon Genel HikâyesiYunus Emre Aşkın Yolculuğu dizisinde Yunus’un dergâhtan kovuluşunun üzerinden aylar geçmiştir. O günden beridir ne bir gören olmuştur onu, ne de bir halini zamanlarda dergâhta ise Tapduk Emre’nin hastalığından dolayı Molla Kasım her manada işleri devralmıştır. Dergâhın ve vakfiyelerin işleri, ürünün satılıp paraların tahsil edilmesi gibi işler bütün vaktini almaktadır Molla’nın. Her ne kadar yorulsa etse de halinden memnundur çünkü artık dergâhta ve dergâhtan aldığı güçle Nallıhan’da yeni yeni bir ismi bir cismi oluşmaya başlamıştır. Artık çarşıya vardığında Derviş Molla Kasım değil, dergâhı temsilen halife Kasım Efendi’dir. Son günlerde zahireci Muslu ile sorun yaşamaktadır. Yıllardan beri vakfiyeden çıkan ekini alıp satan Zahireci Zeki Çavuş bu sene ürüne az para vermekte Molla’nın ısrarını da canın isterse diyerek geri çevirmektedir. Sebebi öğrenir kısa zamanda Molla. Sivrihisar’dan bir adam daha düşük fiyattan ne kadar buğday isterse ambarlarını dolduracağını söylemiştir. Molla Kasım çaresiz dergâha varır ve Tapduk Emre’ye ahvali anlatır bir cismi bilinmeyen ekinciyi aramak için Sivrihisar yoluna koyulur Molla Kasım. Kimdir bu adam, necidir, neden fiyat kırar, emeklerini zayi etmek ister… Yunus Emre Aşkın Yolculuğu dizisinde işte tam bu sıralarda Bacım Sultan’ın uzun süredir görmediği bir arkadaşı çıkagelmiştir. Zahide Yunus Emre Aşkın Yolculuğu dizisinin yeni karakteri... Zahide Yunus Emre Aşkın Yolculuğu dizisinin yeni karakteri yörenin beyi Candaroğlu Argun Bey’in genç ve güzeller güzeli karısıdır. Bir müneccime gelmiştir Nallıhan’a ve ona gitmek istemekte yanında da arkadaşı Bacım’ı çağırmaktadır. Bacım gönüllü değildir ama Zahide üzerine gider. Aylar var ki Yunus’un ne yüzünü görüp ne bir haberini işiten Bacım Sultan’ın merakı bellidir.. Müneccimeye yollanır iki arkadaş…Müneccimden duydukları aklına takılan Bacım sultan yine Yunus’un hülyasına Emre Aşkın Yolculuğu dizisinde Sivrihisar’a gelen Molla sora sora Sarıköy’de ekincilik yapan kişiyi bulup dehşeti görmüş gibidir, arayıp bulduğu kişi ise Yunus’dan başkası değildir. Molla konuşsa da fayda vermez belli ki Yunus, Tapduk’a ve dergâha karşı büyük bir alınganlık; kırgınlık beslemiştir. Onun ekincilik, alım satmak ile işi yok aslında Kasım çaresiz Bey Candaroğlu Argun’a çıkıp Yunus’un yaptığının şeriata da hakka hukuka da aykırı olduğunu söyleyip ondan yardım talep eder. Yunus ikna edici şekilde Candaroğlu Argun’a vaziyeti anlatır. Candaroğlu Argun Yunus’u bulup kuyuya attırır. Yunus’u Tapduk Emre kuyuda bulacak, o da tekrar nedamet getirecek ve dergâha Emre Aşkın Yolculuğu Yunus Dergâha DönerYunusun dönüşüne Bacım Sultan sevinecek, uzun süre sonra yüzü gülecektir. Bacımın yüzünün gülmeye başladığını gören Zahide ısrar etse de Bacım anlatmaz ama Zahide anlamıştır çoktan bir kadın seyri süluk’una kaldığı yerden devam edecektir. Dergahta Ali taygu , Güngör ve Derviş Çağrı kalmış diğerleri gitmiştir. Dönüşüyle birlikte Molla Kasım ile aralarında yarım kalmış olan ve daha ziyade Molla tarafından yürütülen rekabet yine alevlenir. İşte tam bu günlerde Bey Candaroğlu Argun, oğlu Şahin ile kırıcı bir kavgaya tutuşmuş ve oğlunu işlerinden azade ederek kendisine yeni bir danişment aramaktadır. Bütün Nallıhan ve Sivrihisar da bu haber konuşulurken Tapduk Yunus’u çağırır ve onu Candaroğlu Argun Bey’e gönderir. Candaroğlu onu hatırlamıştır. Hemen zindana atar. Ancak hatasını anlayınca af diler. Yunus Bey Candaroğlu Argun’un danışmanıdır artık.. Yörenin yönetimi ile ilgili yönetsel danışmanlıktan vergiler, tahsilât, büyük tımar… Yunus köşkte Candaroğlu’nun genç karısı Zahide ile de tanışacaktır, arkadaşı Bacım Sultan’ın ona olan ilgisini bilen ve Bacım Sultan’dan Yunus’un hikâyesini dinleyen Zahide belli ki ona Emre Aşkın Yolculuğu Dizisinde Zahide Yunus’un Başına Nasıl Belalar Açacaktır?Öte yandan iki kadın arasındaki samimi ilişki Yunus yüzünden tersine dönecek. Zahide kocası Argun Bey’in de desteği ile Bacım sultan öncülüğünde kadınların kuracağı iş yeri çalışmalarını iptal edecektir. Bu olay Nallıhan’da meselenin daha da dikkat çekmesine sebep olacaktır. Ahi ocağı başta olmak üzere herkes bunu ve sebebini konuşmaktadır. Yayin Tarihi Her Salı -
Tarihî kişiliği menkıbelerle iç içe giren Yûnus Emre’nin destanî hayatına dair ilk ve en geniş mâlûmat Uzun Firdevsî’nin ö Önce buğday almak üzere Karahöyük'e gider, bir süre Hacı Bektâş-ı Velî'nin yanında kalır, geri döneceği sırada buğday yerine Hacı Bektaş ona "nefes" vermeyi teklif eder, fakat Yûnus ısrar edince kendisine dilediği kadar buğday verilerek gönderilir. Köyüne yaklaştığı esnada gafletinin farkına varan Yûnus, buğdayın bir gün tükenip nefesin ise tükenmeyeceğini düşünerek tekrar tekkeye döner ve nasip ister. Durum Hacı Bektâş-ı Velî'ye arzedilince o, "Bundan sonra olmaz. Biz o kilidin anahtarını Tapduk Emre'ye verdik, varsın nasibini ondan alsın" der ve onu Tapduk Emre'ye gönderir. Yûnus da Tapduk Emre'nin yanına varıp durumu ona anlatır; Tapduk Emre halinin kendisine mâlûm olduğunu, hizmet edip emek vermesi halinde nasibini alacağını söyler. Yûnus kırk yıl boyunca erenler meydanına eğrinin yakışmayacağı düşüncesiyle tekkeye sadece düzgün odun taşır. Rum erenlerinin Tapduk Emre'nin tekkesinde büyük bir meclis kurdukları bir gün mecliste Yûnus Emre ile birlikte Yûnus-ı Gûyende denilen başka bir Yûnus daha bulunmaktadır. Tapduk Emre cezbeye gelince Gûyende'ye, "Yûnus, söyle!" der, fakat Gûyende işitmez. Tapduk bu sözü üç defa tekrarladığı halde Yûnus-ı Gûyende yine işitmez. Bu defa Yûnus Emre'ye dönüp, "Yûnus, vakit geldi, o hazinenin kilidini açtık, nasibini aldın, hünkârın nefesi yetişti, sen söyle!" der. Gönlü açılan, gözlerinden perde kalkan Yûnus "şevk denizine düşüp" inci ve mücevher değerinde sözler söylemeye başlar Menâkıb-ı Hacı Bektâş-ı Velî, s. 48-49. Aziz Mahmud Hüdâyî'nin, şeyhi Üftâde'nin sohbetlerinden derlediği Vâḳıʿât'ta yer alan Yûnus'la ilgili rivayetler Vilâyetnâme'de anlatılanları tamamlar gibidir. Hüdâyî'ye göre Yûnus'un mürşidi Tapduk Emre "şeştâ" çalardı. Bir gün Tapduk yine şeştâ çalmaya başlayınca sesi Yûnus'a dokunur, Yûnus cezbelenir ve sanatını bırakıp Tapduk'a derviş olur. Vâḳıʿât'taki bir rivayette Yûnus Emre'nin Tapduk Emre'ye otuz yıl hizmet ettiği, şeyhinin kızıyla evlendiği, pîrinin nefesinin bereketiyle şair olduğu belirtilir Vâḳıʿât-ı Üftâde, s. 91, 256. Yine Vâḳıʿât'ta yer alan bir başka rivayete göre otuz yıl hizmetten sonra Yûnus, "Ben bu yolculuktan bir şey anlayamadım, muhtemelen sülûkü tamamlayamayacağım" diyerek tekkeden ayrılmış, fakat yolda rastladığı erenler ve onlarla yaşadığı olağan üstü hallerle gafletten uyanıp geri dönmüş ve Tapduk'un ayaklarına kapanarak kendini bağışlatmıştır s. 374; İsmâil Hakkı Bursevî, Rûḥu'l-beyân, I, 171. XVI. yüzyıl tezkirecilerinden Âşık Çelebi, Yûnus'un "kullâb-ı cezbe ile âlem-i mülkten cenâb-ı melekûta çekilmiş, âlemin insân-ı kâmil ve ferîdlerinden" olduğunu kaydetmiş, ardından onun ümmîliğine işaret ederek hal diliyle şiir söylediğini belirtmiştir Meşâirü'ş-şuarâ, II, 689. XVII. yüzyıl Bayramî şeyhi Bolulu Himmet Efendi, sülûkünü tamamlayamayan sâlikin yolculuğunun hızlandırılması için celâl terbiyesinden geçirilebileceğini anlatırken Tapduk Emre ile Yûnus arasında geçen olayı örnek verir Tapsız, s. 165. XVIII. yüzyıl Halvetî-Şâbânî dervişlerinden İbrâhim Hâs da Tezkire'sinin iki ayrı yerinde Yûnus Emre'den ve şeyhi Tapduk'tan bahseder bk. bibl.. Süleyman Şeyhî de Yûnus'tan, Tapduk Emre'den, şiirlerinden ve tekkeye taşıdığı odunlardan söz etmiş, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'nin Yûnus hakkında, "İlâhî menzillerin hangisine çıktımsa bu Türkmen kocasının izini önümde buldum, onu geçemedim" dediğini nakletmiştir Bahrü'l-velâye, vr. 143b. Yûnus Emre ile Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî arasında geçtiği aktarılagelen başka bir rivayete göre Yûnus bir gün karşılaştığı Mevlânâ'ya, "Mes̱nevî'yi sen mi yazdın?" diye sormuş, Mevlânâ "evet" deyince Yûnus, "Uzun yazmışsın. Ben olsam, 'Et ü kemik büründüm / Yûnus diye göründüm' derdim" karşılığını vermiştir. Diğer bir halk rivayetine göre Yûnus 3000 şiir söylemiş, daha sonra Molla Kasım adlı bir zâhid bunları şeriata aykırı bularak 1000 tanesini yakmış, 1000 tanesini suya atmış, kalan 1000 şiiri okurken, "Derviş Yûnus bu sözü eğri büğrü söyleme / Seni sîgaya çeken bir Molla Kasım gelir" beytine rastlayınca pişman olup tövbe etmiş ve Yûnus'un velîliğine inanmıştır. Bu inanışa göre yakılan şiirler gökte melekler, suya atılanlar balıklar, kalan şiirler de insanlar tarafından okunmaktadır. Tarihî Şahsiyeti. Yûnus Emre'nin tarihî şahsiyeti hakkında çok farklı görüşler ileri sürülmüştür. Onun Yıldırım Bayezid devrine 1389-1402 eriştiğini söyleyen Beygu, s. 171-175, Kanûnî Sultan Süleyman dönemi 1520-1566 şairleri arasında ona da yer veren Hammer, II, 566, VII. XIII. asrın sonu ile VIII. XIV. asrın ilk yıllarında yaşadığını ileri süren Gibb, I, 165 araştırmacılar varsa da bu görüşler, Adnan Erzi'nin Beyazıt Devlet Kütüphanesi'ndeki bir mecmuadan nr. 7912, vr. 38b alarak neşrettiği belge ile ortadan kalkmıştır. Belgede Yûnus Emre'nin 638 1240-41 yılında doğduğu, seksen iki yıl yaşadığı ve 720'de 1320 vefat ettiği kaydedilmektedir TTK Belleten, XIV/53 [1950], s. 85-89. Buna göre Taşköprizâde'nin Yûnus'u Yıldırım devri şairi ve şeyhleri arasında göstermesi Mecdî, s. 78 ve Âşıkpaşazâde'nin Orhan devriyle 1324-1362 I. Murad zamanını idrak ettiğini söylemesi Âşıkpaşaoğlu Tarihi, s. 193-194 doğru değildir. Yûnus Emre'nin doğum yeri hakkındaki rivayetlere dayanan görüşler de tutarsızdır. Vilâyetnâme'de DİB Ktp., nr. 714, vr. 128a onun Sivrihisar'ın Sarıköy'ünde doğduğu, mezarının da bu köye yakın bir mevkide bulunduğu kaydedilir. Mecdî, Tapduk Emre'nin Sakarya nehrine yakın bir yerde yerleşmiş olduğunu, Yûnus'un ise Bolu çevresinde ikamet ettiğini belirtir Şekāik Tercümesi, s. 78. Lâmiî, Yûnus'un Kütahya suyunun üzerinde bu suyun Sakarya'ya karıştığı yere yakın bir mahalde yattığını söyleyerek Vilâyetnâme'ye katılırken Nefehât Tercümesi, s. 691 Âşık Çelebi onun Bolulu olduğunu yazmaktadır Meşâirü'ş-şuarâ, II, 689. Yûnus'un yaşadığı çevre hakkında Bektaşî geleneğinin doğruluğunu kabul eden Mehmed Fuad Köprülü, onun XIII. yüzyılın son yarısında Sivrihisar'da yahut Bolu civarında Sakarya suyuna yakın köylerden birinde yetişmiş bir Türkmen olduğunu belirtir Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, s. 262-265. Kâmil Kepecioğlu'nun yayımladığı belgelerde, Şeyh Hacı İsmâil topluluğuna mensup olan Yûnus'un Karamanoğlu İbrâhim Bey'den Lârende'de Yerce denilen araziyi satın aldığı ve İsmâil adlı bir oğlunun bulunduğuna dair bilgiler vardır Nilüfer, sy. 4 [1945], s. 68; Gölpınarlı, s. 63-64. Bu belgelerde yazılanlarla Vilâyetnâme'de yer alan bilgiler çelişmektedir ve burada adı geçen Yûnus'un Yûnus Emre olup olmadığı bilinmemektedir. Hacı İsmâil cemaatine mensup Yûnus Emre'nin bir iddiaya göre Horasan'dan geldiği düşünülecek olursa şiirlerinde yer alan Oğuz Türkçesi'nin izahı zorlaşacaktır. Dolayısıyla söz konusu belgelerin ciddi bir tenkide ihtiyacı vardır metinler ve tenkidi için bk. Yûnus Emre Risâlat al-Nushiyya ve Dîvân, haz. Abdülbaki Gölpınarlı, s. XXVI. Neticede oluşan kanaate göre Yûnus, Orta Anadolu'da Sakarya nehri çevresinde bir yerde doğmuş ve Nallıhan'a yakın Emrem Sultan'daki zâviyede Tapduk Emre Dergâhı'nda yaşamıştır. Sarıköy'deki arazisini zâviyeye bağışlamış, ölümünden bir süre önce Karaman'da arazi satın almıştır. Yûnus Emre'den başka Bursa'da yaşayan diğer bir Yûnus'un varlığından ilk defa söz eden Faruk K. Timurtaş'a göre bilinen iki Yûnus'tan ikincisi XV. yüzyıl başlarında vefat eden Bursalı Âşık Yûnus'tur Yunus Emre Dîvânı, s. 19. Yûnus Emre bir yerde adının "Yûnus" olduğunu söyler "Yûnus çağırırlar adım gün geçtikçe artar odum / İki cihanda maksûdum bana seni gerek seni." İbrâhim Hâs'ın Tezkire'sinde "Şeyh Emrem Yûnus hazretleri" şeklinde geçmektedir Tezkiretü'l-Hâs, vr. 37b. Şiirlerinde isminin önüne "Âşık, Bîçâre, Koca, Tapduklu, Miskin, Derviş" gibi sıfatlar da getirmektedir. Bursa'da yaşayan Âşık Yûnus'un ismi de bazı müellifler tarafından "Âşık Yûnus, Yûnus Emre" şeklinde anıldığı için bu iki şair tarih boyunca birbirine karıştırılmıştır Gazzîzâde Abdüllatif Efendi, vr. 35b; Mustafa Lutfî, s. 73; Mehmed Şemseddin, s. 63-84. Hacı Bektâş-ı Velî'nin "nefes"ini kabul etmeyen Yûnus'un "Ehl ü iyâl var, nefes karın doyurmaz, bana buğday gerek" sözünden hareketle evlendiği ve çocukları olduğu söylenebilir. Başbakanlık Arşivi'nde 871 sayılı Konya Defteri'ndeki 924 1518 tarihli bir belgede Yûnus'un İsmâil adında bir oğlundan söz edilerek, "Amma Yerce nâm yeri bu cemaatten Yûnus Emre, Karamanoğlu İbrâhim Bey'den satın almış, elinde mülknâmesi vardır. Yûnus Emre fevtolup evlâdına intikal eylemiştir" kaydı yer almaktadır Öztelli, Belgelerle Yûnus Emre, s. 7; Kepecioğlu, sy. 4 [1945], s. 68. Yûnus'un bir şiirinde, "Bunda dahı verdin bize oğul u kız çift ü helâl / Ondan dahı geçti arzum benim âhım dîdâr için" demesi de çoluk çocuğunun bulunduğunu gösterir. Tahsili. Eski kaynaklarda Yûnus Emre'nin ümmîliğinden söz edilmektedir Mecdî, s. 78. Âşık Çelebi, Yûnus'un medresede başarılı olamayıp "Tanrı mektebi"nde ders okuduğunu ifade eder Meşâirü'ş-şuarâ, II, 689. Bektaşî geleneğinde de Yûnus ümmî kabul edilmektedir. İsmâil Hakkı Bursevî, Yûnus'un ümmî fakat hikmet sahibi olduğunu belirttiği halde, "Çıktım erik dalına ..." diye başlayan şathiyesini şerhederken onun sülûkünden önce müftülük yaptığını söyler Ferahu'r-rûh, haz. Mustafa Utku, III, 438; Şerh-i Ebyât-ı Yûnus Emre, vr. 40b. Bu bilgi İsmâil Hakkı'dan önceki kaynaklarda yer almadığına göre adı geçen zat Bursalı Âşık Yûnus olmalıdır. Gibb HOP, I, 170-175 ve Rıza Tevfik de Rıza Tevfik'in Tekke ve Halk Edebiyatı ile İlgili Makaleleri, s. 36 Yûnus Emre'nin okuma yazma bilmediği kanaatindedir. Hüseyin Vassâf onu "ümmî-i kâmil" diye niteler Sefîne-i Evliyâ, I, 146-154. Yûnus'un harfleri bile telaffuz edememesi iddiası gibi onun medresede tahsil görmüş bir kişi sayılmasının da bir abartı olduğuna işaret eden Köprülü'ye göre Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, s. 273 o devrin ilmî ve felsefî sistemlerine Yûnus'un divanında yer yer beliğ işaretler vardır. Bunları gördükten sonra Yûnus'un ümmîliği hakkındaki geleneğin hiçbir zaman tarihî bir hakikat sayılamayacağı anlaşılır s. 296, 334. Gölpınarlı ise Yûnus'un Sa'dî-yi Şîrâzî'den ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî'den tercüme yapacak kadar Farsça bildiğini kaydeder. Medrese öğrenimi görüp görmediği, icâzet alıp almadığı hususu açık değilse de Yûnus iyi bir tahsil görmüştür Yûnus Emre ve Tasavvuf, s. 100-101. Yine Gölpınarlı, divanındaki bazı beyitlerden hareketle onun Konya'da eğitim almış olabileceğini ileri sürer Risâlat al-Nushiyya ve Dîvân, s. XIX. F. K. Timurtaş'a göre de Yûnus ümmî değildir ve büyük ihtimalle tahsilini Konya'da yapmıştır Yunus Emre Dîvânı, s. 15. Sâdık Vicdânî, Yûnus'un ümmî olmadığı halde Resûl-i Ekrem'in vasfıyla nitelenmek için ümmî bilindiğini söyler Tarikatler ve Silsileleri, s. 155. Bizzat Yûnus'un kendi tahsili hakkında verdiği bilgilerde de farklılık vardır. Bazı beyitlerine bakarak ümmîliğini ileri sürmek mümkündür "Ne elif okudum ne cim varlıktandır kelecim sözüm / Bilmeye yüz bin müneccim tâliim ne yıldızdan gelir // Yerde gökte bu aşk ile aşktan gelir bu söz dile / Bîçâre Yûnus ne bile ne kara okudu ne ak." Başka bir şiirinde ise gönlünde "ilm-i usûl" tefsir, hadis, fıkıh, kelâm sevdası olup zâhirî bilgi peşinde koştuğunu söyler. Onun ilmi ilhâm-ı rabbânî ile elde ettiği ilâhî aşk ve ahlâktan ibarettir. Bu da ancak bir mürşid-i kâmilden öğrenilebilir. Yûnus ve onu takip eden pek çok sûfî şair yaşadığı çağın kültürünü şifahen almıştır. Dolayısıyla Yûnus'un da öğrenimini yetiştiği tekke ve çevre içinde düşünmek gerekir. Şiirlerinde kendisi hakkında sık sık kullandığı ümmî sıfatı da "gelenekten gelen saf bilgiye sahip olan" anlamındadır. Divanındaki bazı beyitlere ve menkıbelere göre Yûnus Emre pek çok yeri gezmiş, "yukarı iller" dediği Azerbaycan'a kadar gitmiştir. İlden ile yürüyüp dost sırrını aradığını, Urum'da, Şam'da kendisi gibi bir garip bulamadığını, gurbet ilinde âşık olup Mecnun gibi dolaştığını, Şîraz, Bağdat, Tebriz, Şam, Nahcıvan gibi beldeleri gördükten sonra Rum'da Anadolu'nun bazı illerinde kışlayıp baharda memleketine döndüğünü söyler. Yûnus'un seyahatlerinin sebepleri, bunların ne şekilde gerçekleştiği tam olarak bilinmese de tarikatlar döneminde seyahat sûfîlerin hayatında nefis terbiyesinin önemli bir unsurudur. Ayrıca Yûnus'un, şeyhi Tapduk Emre'nin ailesi veya tarikat şeceresi bakımından bu yöreyle bağlantısı olabileceğinden "yukarı iller"de dolaşması tesadüfî değildir. Nitekim Tapduk Emre, Rumeli'ye ve özellikle tarikat silsilesinde adı geçen Sarı Saltuk'un ikamet ettiği Varna Zâviyesi'ne de bazı dervişlerini göndermiştir. Yûnus'un Horasan'dan Anadolu'ya gelen ve yine yukarı illere geri dönen bir derviş olduğu yönündeki görüş ise İlaydın, sy. 384 [1983], s. 522 doğru değildir. Mürşidi ve Tarikatı. Yûnus Emre'nin mürşidi Tapduk Emre'dir, ancak tarikatı kesin olarak belli değildir; bu konuda da değişik görüşler ileri sürülmüştür. Bir kısım araştırmacılar Yûnus'un tarikat pîrlerini Horasan'a bağlarken onun Nakşî, Halvetî, Mevlevî olduğunu veya Kādirîliğe mensup bulunduğunu söylemiştir. Bunların içinde üzerinde en fazla durulan tarikatlar Mevlevîlik'le Bektaşîlik'tir. Yûnus, divanında tarikat silsilesini Tapduk Emre, Barak Baba ve Sarı Saltuk şeklinde kaydetmiştir. Saltuknâme'de Tapduk Emre'nin Sarı Saltuk ve Yûnus Emre ile görüştüğü belirtilir Ocak, Sarı Saltık, s. 78. Ancak gerek Barak Baba'nın gerekse Sarı Saltuk'un gerçek kimlikleri ve tarikatları da bilinmemekte, Vilâyetnâme'de Barak, Hacı Bektâş-ı Velî'nin halifesi diye gösterilmektedir. İbn Battûta'nın eserinde, Sarı Saltuk'un şeriata aykırı bazı fikirlerinin olduğuna dair rivayetler yer almaktadır Ocak, Toplumsal Tarih, sy. 97 [2002], s. 29. Ebülhayr Rûmî'nin Saltuknâme'sinde ise Sarı Saltuk kâfirler ve Râfizîler'le savaşan Sünnî ve Hanefî bir velî şeklinde tanıtılır. Yûnus Emre'nin divanında on iki imamın adının hiç geçmemesi de onun Sünnîliğini gösterebilir. Kaynaklarda Sarı Saltuk'un Hacı Bektâş-ı Velî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Tapduk Emre ile görüştüğü belirtilmektedir. Fakat Sarı Saltuk'un intisabı konusu karışıktır. Franz Babinger'e göre Sarı Saltuk, Şiî-Bâtınî hareketlere katılmıştır İA, X, 221. Mutaassıp bir Sünnî olan Niğdeli Kadı Ahmed'e göre ise Tapduk Emre ve yetiştirdiği dervişler her şeyi mubah ve meşrû gören mubâhî, bâtıl mezhep ve meşrep sahibi sapık sûfîlerdir el-Veledü'ş-şefîk, vr. 21b. Yûnus Emre'nin ve Tapduk Emre'nin Bektaşî olabileceği hususunda da çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bazı kaynaklarda Hacı Bektâş-ı Velî'ye bağlanan Yûnus ve Tapduk Emre, Hacı Bektâş-ı Velî'nin Ahmed Yesevî ile münasebeti dolayısıyla Yeseviyye mensubu olarak gösterilir. Ahmed Yesevî'nin 1166 yılında öldüğü, Hacı Bektâş-ı Velî'nin ise 1210 yıllarında doğduğu göz önüne alınınca Vilâyetnâme'nin yeniden yorumlanması gerekir. Burada yazılanlardan hareketle Hacı Bektâş-ı Velî'nin Ahmed Yesevî'nin dervişleri arasında yer aldığını kabul etmek tarihen mümkün değildir. Söz konusu mânevî bağ doğru ise Yesevî ile Hacı Bektaş arasında Lokmân-ı Perende ile birlikte birkaç isim daha olmalıdır. Yûnus Emre şiirlerinde Hacı Bektâş-ı Velî'den doğrudan söz etmez. Vilâyetnâme'de Tapduk Emre'nin Hacı Bektâş-ı Velî ile münasebetine yer verilirse de bu münasebet Tapduk'un Hacı Bektâş-ı Velî'ye mensubiyetini göstermez. Gölpınarlı'ya göre Hacı Bektaş'tan hiç söz etmeyen Yûnus Bektaşî değildir. Hatta Sarı Saltuk'un, Barak Baba'nın ve Tapduk Emre'nin de Hacı Bektâş-ı Velî ile alâkası yoktur Risâlat al-Nushiyya ve Dîvân, s. XIII. Yûnus ve Tapduk Emre, Kalenderî mizaca sahip olmakla birlikte Bâtınî bir erkâna bağlı değildir. Yûnus'un seyahati sırasında konakladığı Yukarı Azerbaycan'daki Zâhidiye çevresi Ahî Mîrem'i de yetiştirmiştir. Dolayısıyla Ahî Mîrem'in Anadolu'ya gelip Tapduk Emre'den kalan bir zâviyede irşadda bulunması mümkündür. Bu durumda Yûnus Emrem ile Ahî Mîrem'in kabirleri karıştırılmış olmalıdır. Yûnus'un seyahat esnasında Tebriz'den Nahcıvan'a, oradan Gâh'a gittiği yahut Anadolu'dan Gâh'a, buradan da Nahcıvan ve Tebriz'e geçtiği düşünülebilir Tatcı, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, sy. 58 [2011], s. 155-170. Neticede Yûnus Emre'nin Tapduk Emre ve Barak Baba vasıtasıyla Sarı Saltuk'a ulaşan silsilesinin Hacı Bektâş-ı Velî ile alâkasının belli olmadığı söylenebilir. Vefatı. Yûnus Emre şiirlerinde kendisini "şairler kocası", "bir âşık koca" diye niteleyerek uzun bir ömür sürdüğünü îmâ eder. Yûnus'un vefat tarihi ve kabriyle ilgili bilgiler de uzun yıllar tartışma konusu olmuştur. Mehmet Nâil Tuman, Yûnus Emre'nin vefat tarihinin bazı kaynaklarda 828 1425, bazılarında 843 1439 olarak verildiğini kaydeder Tuhfe-i Nâilî, II, 1229-1230. Bursalı Mehmed Tâhir, bir kısım kaynaklarda Yûnus'un vefat tarihinin "gülşen-i tevhîd" terkibinin karşılığı olan 843 1439 şeklinde verildiğini, ancak risâlesindeki, "Târih dahı yedi yüz yedi idi / Yûnus cânı bu yolda kodu idi" beytine göre bu tarihten çok önce vefat etmiş olması gerektiğini söyler Aydın Vilâyetine Mensup Meşâyih, s. 31; Osmanlı Müellifleri, I, 193. Bazı araştırmacılar, Yûnus'un Risâletü'n-nushiyye'sini tamamladığı 707 1307 yılını tarikata intisap ettiği yıl olarak değerlendirip Beyazıt Devlet Kütüphanesi'ndeki belgede kayıtlı vefat tarihini 720/1320 doğru kabul etmemekte, bu tarihten sonra öldüğünü ileri sürmektedir Öztelli, Belgelerle Yûnus Emre, s. 6-7. Yûnus'un 1307'de tarikata girdiğini söyleyen Hikmet İlaydın seksen yıl kadar yaşadığını düşünerek 1352-1362 arasında vefat ettiğini ileri sürer TDl., sy. 384 [1983], s. 517. Bu görüşü destekleyen Âşıkpaşazâde gibi bir kaynak varsa da bu iddia, Yûnus'un eseriyle Adnan Erzi'nin yayımladığı tarih ve Vilâyetnâme'deki rivayetlere uymamaktadır. M. Fuad Köprülü, Adnan Erzi'nin 1950'de neşrettiği belgeden sonra Yûnus'un vefat tarihinin 1320 olduğunu kabul etmiştir. Anadolu'nun pek çok yerinde ve Azerbaycan'da Yûnus'a ait mezar ve makamlar mevcuttur. Bunlar Yûnus'un seyahat ettiği yerlerdeki sohbetlere katıldığını, çok sevildiğini ve hâtırasının yaşatıldığını gösterir. Muhtemelen bazı seyahatlerinde mürşidi Tapduk Emre ile beraber bulunduğundan destanî hayatları sevenlerinin tahayyülünde yaşamış ve yaşatılmıştır Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar, s. 274. Fuad Köprülü'nün başlattığı Yûnus Emre araştırmalarıyla birlikte Anadolu'nun çeşitli yerlerindeki ona ait mezarlardan üçünün Yûnus'un gerçek mezarı olduğu iddiası gündeme gelmiş ve bu iddia zaman zaman büyük tartışmalara yol açmış, konuyla ilgili çoğu popüler nitelikte birçok yazı yayımlanmıştır. Anadolu'da Yûnus'un mezarının bulunduğu söylenen yerler şunlardır Eskişehir Sarıköy şimdi Yûnusemre köyü, Karaman, Aksaray Ortaköy, Bursa, Manisa Kula Emresultan köyü, Erzurum Dutçu Düzcü köyü, Isparta Keçiborlu, Afyon Sandıklı, Ankara Nallıhan Emremsultan köyü, Ünye ve Sivas. Bunların yanında Azerbaycan'ın Gâh bölgesinde de bir makam mevcuttur. Bazı kaynaklarda Yûnus'un mezarının Sivrihisar yakınlarındaki Sarıköy'de olduğu belirtilmektir meselâ bk. Menâkıb-ı Hacı Bektâş-ı Velî, s. 49; Lâmiî, s. 691; Mecdî, s. 78; Şeyh Baba Yûsuf Sivrihisârî, s. 529. Sarıköy'deki mezar Ankara-Eskişehir demiryolu hattının yapılması esnasında 6 Mayıs 1946 tarihinde açılmış, kabirdeki bakiyeler geçici mezara nakledilmiş, 1970'te yeni yapılan bir anıtmezarla bugünkü yerine getirilmiştir. Fuad Köprülü, Abdülbaki Gölpınarlı ve Faruk K. Timurtaş da Yûnus'un mezarının burada yer aldığını kabul ederler. Eserleri. 1. Risâletü'n-nushiyye. 707 1307 yılında mesnevi şeklinde yazılmış 600 beyitlik bir risâle olup Yûnus'un seyrüsülûk ehline öğütlerini içerir. Risâle "fâilâtün fâilâtün fâilün" vezniyle yazılmış on üç beyitlik bir nazımla başlar ve kısa mensur bir bölümle devam eder. Asıl mesnevi "mefâîlün mefâîlün feûlün" veznindedir. Risâletü'n-nushiyye, Yûnus'un ilâhilerine nisbetle daha az şiir özelliğine sahip bir eserdir ve Anadolu sahasında yazılmış tasavvufî muhtevalı ilk özgün nasihatnâmelerden biridir eserle ilgili bazı değerlendirmeler için bk. Kaplan, XXI [1973], s. 65-82; Kissling, s. 160-164; Ayan, s. 121-126. Eserin Latin harfleriyle çeşitli neşirleri yapılmıştır Yunus Emre Risâlat al-Nushiyya ve Dîvân haz. Abdülbaki Gölpınarlı, İstanbul 1965; Yunus Emre Divan ve Risâletü'n-nushiyye adıyla, 2. bs., İstanbul 1991; Yunus Emre Divanı ve Risaletü'n-Nushiyye haz. Yusuf Subaşı, İstanbul 1983; Yunus Emre Dîvânı III Risâletü'n-nushiyye Tenkitli Metin haz. Mustafa Tatcı, Ankara 2008; Yûnus Emre Dîvân ve Risâletü'n-nushiyye Âşık Yûnus'tan Seçmeler haz. Mustafa Tatcı, İstanbul 2008; Risaletü'n-nushiyye haz. Osman Horata – Umay Günay, Ankara 1994. 2. Divan. Tertibi hakkındaki en eski tarih Şinasi Tekin'in bir mecmuaya dayanarak verdiği 707 1307 yılıdır bk. bibl.. Birçok nüshası içinde en eskilerinin XIV. yüzyıla kadar geriye gittiği tahmin edilmektedir meselâ Ritter nüshası [XIV. yüzyıl], Raif Yelkenci nüshası [XIV veya XV. yüzyıl], Fâtih nüshası [tahminen XV. yüzyıl], Yahyâ Efendi nüshası [XVI. yüzyıl], Nuruosmaniye nüshası [1540]. Daha sonraki dönemlerde istinsah edilen divanlara "Yûnus" mahlaslı başka şairlerin şiirlerinin de karıştığı görülür. Divan yazmalarında mevcut pek çok istinsah hatası, beyit ve mısraların yer değiştirmesi, birbirine karışıp iç içe giren veya ikiye, üçe bölünen şiirler, aynı şiirin farklı yazmalarda değişik beyit sayılarıyla kaydedilmesi divanın tertibinde dikkatle ele alınması gereken hususlardır. Diğer bir mesele de hangi şiirlerin Yûnus Emre'ye, hangilerinin Âşık Yûnus'a veya başka bir Yûnus'a ait olduğunun tesbit edilmesidir. Bundan dolayı bugüne kadar tam bir Yûnus Emre divanı ortaya konulamamıştır. Yûnus'un şiirleriyle ilgili araştırmalarda divan nüshalarından başka mecmua ve cönklerin de incelenmesi gerekir; zira mecmualarda Yûnus'a ait şiirlere rastlanmaktadır. Bu eserler henüz sistemli biçimde taranmadığından bunlardan bir bütün halinde faydalanılamamıştır. Söz konusu mecmualar arasında Grek harfleriyle kaleme alınan 1480 tarihli bir yazma da bulunmaktadır. II. Murad devrinde Türkler'e esir düşen György Georg adlı bir Macar tarafından yazılan Tractatus adlı eserde "Yûnus" mahlasıyla iki ilâhi kaydedilmiştir Tekin, III/8 [1987], s. 367-392. Yûnus'un ilâhileri daha söylenip yazıldığı tarihten itibaren dilden dile dolaşmaya, ezberlenip okunmaya başlanmış, XIV. yüzyıldan itibaren abdalân-ı Rûm vasıtasıyla Osmanlı fetihlerine paralel şekilde bütün Türk-İslâm coğrafyasına yayılmıştır. Akıncı ocaklarında ve zâviyelerde besteli Yûnus ilâhilerinin okunduğu tahmin edilmektedir. Günümüzde Anadolu'dan Balkanlar'a kadar geniş bir coğrafyada müslüman Türk kültürünün izlerinin sürmesinde Yûnus'un ilâhilerinin büyük etkisi vardır. Bunlar aynı zamanda asırlardan beri Anadolu'da ve Rumeli'de faaliyet gösteren tarikatların ortak düşüncesi ve sesi haline gelmiştir. Yûnus'un 417 şiirinden 138'i aruz, diğerleri hece vezniyle yazılmıştır. Aruzla kaleme alınan şiirlerdeki kusurlar biraz da o devirde veznin henüz yeterince işlenmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Şiirlerin çoğunluğu beyit esasına göre, bir kısmı da musammat tarzında tertip edilmiştir. Bu sebeple aruzla veya heceyle yazılan bazı gazeller ikiye bölündüğünde her beyit kıta şekline de girebilmektedir. Musammatlar genelde "müstef'ilün müstef'ilün müstef'ilün müstef'ilün" vezniyle kaleme alınmıştır. Heceyle söylenen şiirler şeklen gazele benzediğinden bunlara "heceli gazel" demek mümkündür. Böylece Yûnus Emre ilk defa gazeli hece veznine uyarlayıp yeni bir şekil ortaya koymuş, daha sonraki mutasavvıf şairleri de bu gazelleriyle etkilemiştir. Yûnus Emre'yi kullandığı dile bakarak bir halk şairi yahut divan şairi saymak doğru değildir. Kafiyeyi bir ses estetiği olarak değerlendirip benzeşen her türlü sesle kafiye yapan Yûnus'ta kulak kafiyesinin esas olduğu görülmektedir. Divanda bir küçük mesnevi dışında bütün ilâhilerin kafiye şeması aa-ba-ca-da ... yani gazel şeklindedir. Yûnus'un kafiyeye titizlikle riayet ettiği söylenemez. Divanda şathiyye/münâcât türünde yirmi sekiz beyitlik bir manzumenin dışındaki şiirlerin şekliyle ilgili çeşitli görüşler ileri sürülse de Yûnus'un şiirleri semâi ve gazel tarzında kaleme alınmıştır. Cönk ve mecmualarda "ilâhi, nefes, nutuk" başlıkları altında kaydedilen şiirleri farklı birer edebî tür değildir. İlâhi, nefes ve nutuk, seyrüsülûk ile fenâ ve tevhid makamlarına yükselerek bekāda karar kılan mutasavvıf şairlerin "Hak ve hakikatten söyledikleri" kelâmlardır. Divanda münâcât, na't, istişfâ, mi'râciyye, nasihatnâme, vücudnâme, yaşnâme, baharnâme ve lugaz" denebilecek türden şiirlere rastlanmaktaysa da bütün bu konular ilâhi başlığı altında değerlendirilebilecek niteliktedir. İbrâhim Hâs da Tezkire'sinde Yûnus'un şiirleri için ilâhi demektedir vr. 39a, 169b. Yûnus Emre'nin divanının başlıca neşirleri şunlardır 1. Burhan Ü. Toprak, Yunus Emre Divanı I-III, İstanbul 1933-1934. Eserde Yûnus'a ait olduğu belirtilen 355 şiire yer verilmiştir. Burhan Toprak, daha sonra tesbit ettiği 350 şiirden ancak 115'inin Yûnus Emre'ye ait olabileceği kanaatine varıp divanı yeni bir değerlendirmeyle tekrar yayımlamıştır Yunus Emre Divanı, İstanbul 1950. 2. Naci Kasım, Tam ve Tekmil Yûnus Emre Dîvânı İstanbul 1969. Arap harfleriyle neşredilen Dîvân-ı Âşık Yûnus'un yeni harflerle yayımıdır. Birçok okuma hatasının bulunduğu bu neşirdeki şiirlerden bazıları Yûnus'a ait değildir. 3. Cahit Öztelli, Yûnus Emre Bütün Şiirleri İstanbul 1971; Yûnus Emre, Yaşamı ve Bütün Şiirleri, İstanbul 1986, 3. bs.. 273 şiirin yer aldığı yayında filolojik hususlara hiç dikkat edilmediği gibi kullanılan yazmalar ve nüsha farkları belirtilmemiştir. 4. Abdülbaki Gölpınarlı, Yunus Emre Divanı I, İstanbul 1943; II-III, İstanbul 1948. Divanın ilk ciddi neşri sayılmaktadır. Gölpınarlı daha sonra, Fâtih nüshasını esas alıp diğer bazı nüshalarla birkaç mecmuadan şiirler ilâve ederek Yunus Emre Risâlat al-Nushiyye ve Dîvân adıyla İstanbul 1965 bir neşir daha gerçekleştirmiştir. Gölpınarlı'nın, "Yûnus davasını kökünden halletmiştir" dediği bu neşirde metin farklılıklarının gösterilmediği, tek yazmaya dayandığı için mısra değişmeleri, beyit fazlalıkları ve istinsah hataları gibi problemlerin giderilemediği görülmektedir. 5. Faruk Kadri Timurtaş, Yunus Emre Divanı İstanbul 1972. Yûnus'a ait 192, Âşık Yûnus'a ait on beş şiirin yer aldığı eser biraz daha genişletilerek tekrar yayımlanmıştır Ankara 1980, 1986, 1989. Son neşirde Yûnus'a ait 326, Âşık Yûnus'a ait otuz yedi şiir bulunmaktadır. 6. Mustafa Tatcı, Yunus Emre Divanı I İnceleme Ankara 1990; Yunus Emre Divanı II Tenkitli Metin Ankara 1990; Yûnus Emre Külliyatı, Yûnus Emre Divanı-Tenkitli Metin İstanbul 2008. Tatcı'nın doktora çalışmasına dayanan bu neşirde divanın tenkitli metni ortaya konmuş, dil ve üslûp özellikleri incelenmiştir. Ayrıca Yûnus'a ve Âşık Yûnus'a ait şiirler birbirinden ayrılmış, kurulan bu metinden hareketle tahlil çalışmaları yapılmıştır. Şiirlerin Şerhleri ve Üslûbu. Yûnus Emre'nin bazı şiirleri şerhedilmiştir. Bunların başında, "Çıktım erik dalına ..." diye başlayan şathiyyesi gelir. En tanınmış şerhi Niyâzî-i Mısrî'ye ait olan şiir Şeyhzâde Mehmed Efendi, İsmâil Hakkı Bursevî, İbrâhim Hâs, Şeyh Ali Nakşibendî, Bekir Sıdkı Visâlî Efendi ve Şevket Turgut Çulpan tarafından da şerhedilmiştir. Bunlardan Mısrî, Şeyhzâde ve Bursevî'ye ait şerhleri Suat Ak yayımlamıştır İstanbul 2012. Bu şiirin şerhine dair Emine Sevim'in hazırladığı yüksek lisans tezi Yûnus Emre'nin Şahsiyeti ve Yûnus Emre Şerhleri adıyla neşredilmiştir Necla Pekolcay'la birlikte, Ankara 1991. Söz konusu şerhlerin tamamı Mustafa Tatcı tarafından bir eserde toplanmış Yûnus Emre Şerhleri, Yûnus Emre Külliyatı içinde, İstanbul 2008, Yûnus Emre'nin şiirlerinin yorumlanmasıyla ilgili en geniş çalışmayı da Mustafa Tatcı gerçekleştirmiştir. Önce dört cilt halinde basılan şerhler İşitin Ey Yârenler, İstanbul 2009; Aşk Bir Güneşe Benzer, İstanbul 2009; Dervîşler Hümâ Kuşu, İstanbul 2009; Aşk İmâmdır Bize, İstanbul 2010 daha sonra daha da genişletilerek tek ciltte toplanmıştır İşitin Ey Yârenler, İstanbul 2012. Öte yandan Yûnus Emre, Eski Anadolu Türkçesi'nin oluşumunda çok önemli rol oynayan ilk Türk şairidir. Onun kullandığı kelimeler ve ifade kalıpları, bunlara yüklediği anlamlar ve mecazlar Türkçe'nin edebî bir dil haline gelmesi yolunda büyük bir merhaledir. Esasen Yûnus'u diğer mutasavvıf şairlerden ayıran özelliği de budur. Süleyman Şeyhî, Yûnus'tan sonra gelen şairlerin onun gibi şiir söylemeye muvaffak olamadıklarını kaydederken Bahrü'l-velâye, vr. 143b İsmâil Hakkı Bursevî, "Şeyh Yûnus bu lisanın hatmidir. Zira ondan sonra gelen erbâb-ı mezâkın her biri onun mezâkı üzerine gitmiş, nazımda onu taklit etmiştir" der Şerh-i Ebyât-ı Yûnus Emre, vr. 41a. Yûnus'tan önce sözlü bir edebiyat varsa da Anadolu'da gelişen Batı Türkçesi'yle ilk ve en güzel şiirleri Yûnus ortaya koymuş, şifahî birikimden yararlanarak dili sanatkârane bir üslûpla işleyip Türkçe'de bir tasavvuf dili oluşturmuştur. Yûnus'un sade dilinde yer alan, devrin Türkçe'sinde kullanılan Arapça ve Farsça kelimelerden bazıları Türkçe fonetiğe uydurulmuştur. Ayrıca onun divanında günümüzde kullanılmayan arkaik birçok kelime mevcuttur. Şiirlerinde dönemin kültürünü yansıtan dinî terim ve kavramların yanında çok sayıda halk söyleyişi ve deyim de vardır. Yûnus Emre'nin fikirleri Gülşehrî, Kaygusuz Abdal, Âşık Paşa ve Ahmed Fakih'ten farklı değildir. Ancak o Türkçe'ye getirdiği değişik bir sesle ve kelimelere yüklediği anlamlarla onlardan ayrılır. İlâhilerinin asırlarca okunup günümüze ulaşmasının sebebi şiirlerine hâkim olan bu üslûptur Timurtaş, II. Milletlerarası Türk Folklor Kongresi Bildirileri, II, 405-412; ayrıca bk. Mansuroğlu, I/1 [1946], s. 9-17; IV/3 [1951], s. 215-219; Banarlı, III/7 [1974], s. 37-46. Düşünceleri. Türk tasavvuf edebiyatı sahasında kendine has bir tarzın kurucusu olan Yûnus Emre, Ahmed Yesevî ile başlayan tekke şiiri geleneğini özgün bir söyleyişle Anadolu'da yeniden ortaya koymuş ve Rumeli coğrafyasında gelişen tasavvuf edebiyatı ondan büyük ölçüde etkilenmiştir. Yûnus tasavvufî düşünceyi derinden kavrayıp yaşamış, ilâhilerinde samimiyeti, heyecan ve aşkıyla derinlikli, akıcı bir üslûba ulaşmış, bütün insanlığı ilâhî aşka, kardeşliğe, merhamet ve şefkate davet etmiş, insan olmanın, kendini bilmenin, Cenâb-ı Hakk'a ulaşmanın şartlarını ve yollarını anlatmıştır. Onu panteist, mistik veya hümanist kabul etmek yahut bu düşüncelerin temsilcilerine yakın görmek isabetli değildir. Her şeyden önce Yûnus'un tasavvuf anlayışı Kur'an ve Sünnet'e, kendisinden önce yaşayan mutasavvıfların düşüncelerine ve tecrübelerine dayanır. Gerçekte Yûnus'un sevgi temeli üzerine kurulu düşünce dünyası insanı sevme noktasında kalmayıp Allah sevgisine uzanır. Ondaki sevgi kademe kademe zerreden küreye bütün varlığı içine alan ilâhî bir sevgiye dönüşür. Şiirlerinde çevresinden, tabiattan, insanî değerlerden bazı örnekler verse de Yûnus hiçbir zaman maddî unsurları amaç edinmemiştir. Her şeyin özünde mevcut mutlak varlık olunca varlıklara ve insana verilen değer de Allah için olmaktadır. Onun tarif ettiği insan Hz. Peygamber'in şahsında temsil edilen "insân-ı kâmil"dir er kişi. Bu insan yaratılış gayesi olan ilâhî ahlâka ulaşmış, üstün özelliklerle donanmıştır. Yûnus'a göre ahlâk insana yakışmayan davranışları terkedip ilâhî yaratılıştaki asla fıtrat-ı asliyye yönelmektir. Ahlâkî olmayan davranışlar Yûnus'un dilinde hayvanî nefse ait "yaramaz" kelimesiyle ifade edilir. Yaramaz davranışların yararlı hale dönüştürülmesi insân-ı kâmil olmanın esasıdır. Kâmil insan aşk ile Allah'a ulaşmış, ilâhî ahlâkla ahlâklanmıştır. Yûnus'un tanımını yaptığı ikinci insan tipi iyi ile kötü, güzel ile çirkin gibi ikilikler arasında bocalayan sûfî veya gerçek sevgiyi bilmeyen âşık tipidir. Böyle kişilerin davranışları dramatiktir. Yûnus Emre insân-ı kâmilin üstün özelliklerini sayarak insanların bu mertebeye ulaşmasını ister ve onları aşka, ilâhî fakra ve tevhide davet eder. Bunun için izlenecek yol bellidir Tapduk Emre'nin izinden yürümek ve onun mânevî şahsında temsil ettiği Muhammedî ahlâkın rengine boyanıp benlikten geçmek, "fenâfillâh"a ulaşmak. Ancak mâna yolu nefs-i emmâresine yenik düşen insanlara kapalıdır. Yûnus bu kişiler için, "Bir zerre aşkı olmayan belli bilin yabandadır"; "Aşkı olmayan gönül misâl-i taşa benzer"; "Bu hayale aldanan otlar davara benzer" der. Yûnus tevhid ehli bir mutasavvıftır. Ona göre varlık tektir, mutlak varlık Allah'tır. Eşya Hakk'ın esmâ, ef'âl ve sıfatlarının tecellisidir. Eşyanın kendine ait müstakil bir varlığı yoktur. Varlıklara bağımsız bir vücut nisbet etmek insanı şirke götürür. Bu sebeple, "Benden benliğim gitti hep mülkümü dost tuttu" der. Ledün ilmi insanın benliğinden sıyrılıp kurtulmasıyla başlar. İnsanı insan yapan öz yaratılışındaki aşk cevheridir. Aşk var olmanın sebebidir; kulun eksiklerini tamamlayan, onu Hakk'a lâyık kılan bir cevherdir. Yûnus kesrette vahdet idraki içinde yaşamış bir erendir. Düşüncelerini yorumlarken onun Kur'an ve Sünnet'e bağlılığını göz ardı etmemek gerekir. Lâmiî Çelebi, "Yûnus'un şiiri baştan başa tevhid sırlarıyla dolu remizlerdir" der Nefehât Tercümesi, s. 691, Âşık Çelebi onu, "Yûnus irfan mektebinde okuyan bir ârif, sözü hâle dönüştüren bir Allah dostu ve sır sahiplerinin sırlarını açıklayan bir dilin sahibidir" sözleriyle tanıtır Meşâirü'ş-şuarâ, II, 689. Süleyman Şeyhî de Türkçe ibarelerle gazel ve ilâhi tarzında pek çok tasavvufî sırrı açıkladığını söyler Bahrü'l-velâye, vr. 143b. Yûnus'un divanında âyet ve hadislerden, klasik dönem mutasavvıflarından ve halk kahramanlarından pek çok alıntı vardır. Onun şiirlerinde sosyal olayların ve mahallî hayatın izlerini görmek mümkündür. Yûnus'un sanatı tefekkürünü, tefekkürü sanatını örtmez. Düşünceleri şiirin sınırlı yapısı içinde kaybolup gitmez. Şiirlerindeki öğreticilik insana bıkkınlık vermez. Çeşitli aşk halleriyle hallenen Yûnus'un şairliğini ispat etmek gibi bir düşüncesi de yoktur; zira Hak sırrının peşindeydi, sabırla aradığını bulmuş ve "Hak'tan gelen şerbeti içmiştir." Literatür. 1. Hayatı ve tasavvufî kişiliği H. Baki Kunter, Yûnus Emre-Bilgiler-Belgeler Eskişehir 1966; Memet Fuat, Yûnus Emre İstanbul 1971, 5. bs., 2007; Sabahattin Eyüboğlu, Yûnus Emre İstanbul 1973; Cahit Öztelli, Belgelerle Yûnus Emre Ankara 1977; Yûnus Emre İstanbul 1986; İsmail Tosun, Yûnus Emre ve Hocası Tapduk Emre'nin Yaşam Öyküsü İzmir 1981; N. Ziya Bakırcıoğlu, Yunus Emre Divanı İstanbul 1981; Mustafa Uzun, Çağrı Yunus'dan Seçme Şiirler İstanbul 1981; Refik Soykut, Emrem Yûnus Ankara 1982; Abdullah Rıza Ergüven, Yunus Emre İstanbul 1982, 2001; Kul Sadi, İrfan ve Yûnus Emre İstanbul 1983; Cevdet Kudret, Yûnus Emre 3. bs., İstanbul 1985; İlhan Başgöz, Yunus Emre İstanbul 1990, 3. bs., 2003; Önder Göçgün, Dünden Bugüne Yûnus Emre Ankara 1995; Hikmet İlaydın, Yûnus Şiirinden Günümüze Yaklaştırmalar-Korkma Ebedî Varsın Ankara 1998; Azmi Bilgin, Yûnus Emre İstanbul 2000; Talat Sait Halman, A'dan Z'ye Yûnus Emre İstanbul 2003; Cengizhan Orakçı, Yûnus Emre Divanı'ndan Seçmeler Konya 2005; Hayati Develi, Yûnus Emre Divanı'ndan Seçmeler İstanbul 2011. 2. Doktora çalışmaları Behçet Dede, Yunus Emre'nin Eserlerinin Tahlili 1990, Uludağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Mustafa Tatcı, Yûnus Emre Divanı inceleme-metin, I-II, 1990, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Said Khourchid Sait Hurşid, La langue de Yunus Emre Contribution à l'histoire du turc pré-Ottoman Ankara 1991; Mustafa Taşpınar, Yunus Emre ve Meister Eckhart'ta İnsan Sevgisi 1992, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Bildiri kitapları Uluslararası Yunus Emre Semineri-Bildiriler 6-7-8 Eylül-İstanbul 1971 İstanbul 1971; Uluslararası Yûnus Emre, Nasreddin Hoca, Karamanoğlu Mehmet Bey ve Türk Dili Semineri Bildirileri 10-12 Haziran 1977, Konya Mevlana Enstitüsü Ankara 1977, s. 1-149; II. Uluslararası Türk Halk Edebiyatı Semineri Bildirileri Ankara 1987; Yunus Emre Sempozyumu Bildiriler, 2-5 Mayıs 1988 Ankara 1990; IV. Milletlerarası Türk Halk Kültürü Kongresi Bildirileri Yûnus Emre Seksiyonu Ankara 1991; Yunus Emre Sempozyumu Bildiriler İstanbul 1991 İstanbul 1992; Yûnus Emre Sempozyumu Bildiriler, Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, İstanbul 2 Mayıs 1991 İstanbul 1992; 454. Manisa Geleneksel Mesir Şenlikleri 1. Ulusal Yunus Emre Sempozyumu Ankara 1995; Uluslararası Yûnus Emre Sempozyumu Bildirileri Ankara, 7-10 Ekim 1991 Ankara 1995; Aksaray Üniversitesi I. Uluslararası Yûnus Emre Sempozyumu Bildiri Kitabı Aksaray 2009; Uluslararası Türklük Bilgisi Sempozyumu, 25-27 Nisan 2007 I-II, Erzurum 2009; X. Uluslararası Yunus Emre Sevgi Bilgi Şöleni Bildirileri 06-08 Mayıs 2010 haz. Erdoğan Boz, Eskişehir 2011; Doğumunun 770. Yıldönümünde Uluslararası Yunus Emre Sempozyumu-Bildirileri ed. Hacı Bayram Başer, İstanbul 2010; I. Ulusal Yûnus Emre Sempozyumu 22-23 Mayıs 2009 Karaman 2010. 3. Bibliyografik çalışmalar Türker Acaroğlu, "Yunus Emre İçin Bir Bibliyografya Denemesi" Kitap Belleten, sy. 4 [İstanbul 1963], s. 8-10; Emre, I/1[Eskişehir 1964], s. 21-24; II/15 [1965], s. 23-25; Fethi Erden, "Yunus Emre Bibliyografyası" Türk Yurdu, V/319 [Ankara 1966], s. 188-198; Cahit Öztelli, "Yeni Bir Yunus Emre Bibliyografyası" Türk Folklor Araştırmaları, XIII/253 [İstanbul 1970], s. 5698-5699; Ferit Rağıp Tuncor, "Bibliyografya" Türk Edebiyatı, I/5 [İstanbul 1972], s. 40-43; İsmet Binark – Nejat Sefercioğlu, "Yunus Emre Hakkında Bir Bibliyografya Denemesi'ne Ek" Türk Kültürü, XIV/167 [Ankara 1976], s. 47-74; İrfan Ünver Nasrattınoğlu, "Yunus Emre Bibliyografyalarına Ek" Türk Kültürü, XVI/184 [Ankara 1978], s. 51-59; Mustafa Can, "Yunus Emre Bibliyografyası" Selçuk Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Edebiyat Dergisi, sy. 4 [Konya 1987], s. 301-319; Süleyman Tülücü, "1991-1997 Yılları Arasında Yûnus Emre Üzerine Yayınlanmış Bazı Kitaplar" EKEV Akademi Dergisi, I/2 [İstanbul 1998], s. 107-115; İsmet Binark – Nejat Sefercioğlu, Yunus Emre Hakkında Bir Bibliyografya Denemesi Kitap, Makale Ankara 1970; Mustafa Tatcı, Yûnus Emre Bibliyografyası Ankara 1988; Yûnus Emre-Makalelerden Seçmeler der. Hüseyin Özbay – Mustafa Tatcı, İstanbul 1994. Yûnus Emre'nin bestelenmiş ilâhileri konusundaki en önemli çalışma Cemalettin Server Revnakoğlu'nun "Yûnus'un Bestelenmiş İlâhileri Nerede ve Nasıl Okunurdu?" başlıklı makalesidir Türk Yurdu, İstanbul 1966, V, 319, s. 128-137. En beğenilen Yûnus ilâhilerinin notaları ise Yûnus İlâhîleri Güldestesi der. Cüneyt Kosal, Ankara 1991 ve Besteleriyle Yûnus Emre İlâhîleri der. Ahmet Hatiboğlu, Ankara 1993 adlı eserlerde bir araya getirilmiştir. Yûnus Emre çeşitli tiyatro oyunlarına, televizyon filmlerine ve birkaç romana da konu olmuştur. Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Eskişehir Valiliği 2013 yılını "Yunus Emre Yılı" ilân etmiş ve bunun için 2012 yılında "Yunus Emre Tiyatro Oyunu Yarışması" ve "Yunus Emre Roman Yarışması" adıyla iki yarışma açmıştır. Kaynak TÜRKİYE DİYANET VAKFI İSLAM ANSİKLOPEDİSİ
yunus emre bacım sultan ile evlendi mi